Alfa Kuşağını Anlamak ve Doğru Yönlendirmek Üzerine Stratejik Plan

Yazı boyutu-+=

2010 yılı ila 2024 yıllı arasında doğan insanlar Alfa Kuşağı olarak adlandırılıyor. 2025’ten itibaren yeni doğan insanları “Beta Kuşağı” olarak adlandırıyoruz, yani ilk üyeler bu yıl doğdu ve doğmaya devam ediyor. Ancak bu yazıda konumuz Alfa Kuşağı ve bu kuşağın geleceği üzerine olacak.

Alfa kuşağı hızı seven ve herhangi bir konuda uzun süre odaklanamayan bir kuşak. YouTube’un “Shorts” denilen kısa ve ilk başlarda “Ne izledim ya ben?” diye tepki verdiğimiz o kısa ve hemen geçiştirilen videolar aslında Alfa Kuşağı’nı yakalamak adına yapılmış bir adımdı. Bu da bize odaklanma problemlerini ve bir şeylerde uzun süre kalamama sorunu gibi krizlerin profesyonellerce fırsata dönüştürüldüğünü gösteriyor.

Bu yazıda Alfa Kuşağı’nın içinde bulunduğu NEET Fenomeni üzerinde duracak, bu krizi aşmanın yolları üzerine tartışacağız.

“Ev İnsanı” Fenomeni (NEET)

Bunu çağın ekonomik koşullarına bağlayanlar çoğunlukta olsa da bu görüş gerçekçi değil. Tam tersi, ekonomik rahatlık olmasaydı bir kuşak “evde yaşama fikri” üretmezdi. Özellikle Z ve Alfa kuşaklarını etkileyen, dünya çapında endüstrileşmeyle gelen ucuz üretim ve her şeye ulaşabilme durumu, tüm dünyada konforu artırdı. Eve yeterince tüketim malzemesi giriyorken bir yandan da ebeveynlerin abartılı bakım yarışı ortaya çıkınca Z kuşağı çocukları kendilerini “çok özel” olarak düşündü. Çocuklarına karşı en doğru tabirle “elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan” bir davranış modeli getirerek aslında kendileri için “sonsuza kadar çalışma” sürecini garantilemiş oldular. Çocuklarına özel hissettiren ebeveynler önemli bir şeyi unuttu: Çocuklarınızı ne kadar yüksek noktalara koyarsanız düşme mesafelerini o kadar yüksek ve düşüşlerini de bir o kadar da hızlı yaparsınız.

Alfa Kuşağı ve NEET

Z Kuşağı’nın ürettiği ev insanı fenomeni Alfa Kuşağı’nda daha sık rastlanacak gibi duruyor. Alfa kuşağı, tarihin maddi imkanları en geniş ve teknolojiye en hakim nesli olarak şekillendi. Bu kuşak, bebeklikten itibaren ekranların sakinleştirici, eğlendirici ve eğitici olarak kullanıldığı “küresel bir deneyin” deneği oldu. Buna deney diyorum çünkü yeni olan bir akıma doğrudan maruz kaldılar. Bu durum, dikkat sürelerini kısaltırken, dijital okuryazarlıklarını artırdı, ancak sosyal becerilerinin gelişimini olumsuz etkiledi. Yapay zeka, metaverse gibi kavramlara doğan bu nesil, teknolojiyi hayatlarının ayrılmaz bir parçası olarak gördüler. Bu öyle bir noktada ki: Şu an birden bire elektrik tamamen ortadan kalksa Alfa Kuşağı ve Z Kuşağı derin bir boşluğa düşebilir. Çünkü Y Kuşağı’nda bulunan mimariyi baştan üretmenin adımlarını henüz öğrenmemiş olabilirler. Bu nedenle yalnızca teknolojinin değil, teknolojik gelişimin de parçası olmaları gerekiyor.

Alfa Kuşağı; iklim, sağlık gibi küresel krizlerin gölgesinde büyüdü. Bu tür durumlar onların dünyayı daha kaotik bir ortam olarak nitelemesine neden oldu. Öğrenme süreçleri, çağlarına uygun olarak “oyunlaştırıldı” ve anlık geri bildirime alştılar. Yani demek istediğim, herhangi bir davranışlarının anında tepkilendirilmesi gerekiyor ki bu davranışının sonucunu daha net anlayabilsin. Bu da geleneksel bilim öğretimi yöntemlerine olan ilginin neden azaldığını açıklıyor. Çünkü bilim çoğunlukla sabır / bekleme / gözlemleme işidir. [1], [2]

NEET Kavramı Derinleşmesi

NEET, Not in Education, Employment, or Training İngilizce tabirinin baş harflerinden oluşur. Anlamı: Eğitim almıyor, İstihdam edilmiyor, Çalışmıyor / Kendisini geliştirmiyor. Gibi korkunç bir tablo oluyor. NEET insanları ayrıca kendilerini “özel” biri olarak görme gibi bir durumda da bulunuyor. Eldeki teknolojiyi çok iyi kullanabilen bu insanlar, ebeveynlerinin onlara olan aşırı ilgisi ve kölelik boyutlarına ulaşan iyi davranışı, onlarda “ben özelim” algısını oluşturan başlıca etken olmuştur.

Türkiye, OECD ülkeleri arasında en yüksek NEET oranlarından birine sahiptir. 2023 verilerine göre, her üç genç kadından neredeyse biri NEET durumundadır. 15-24 yaş grubundaki genel genç NEET oranı %22,9 gibi endişe verici bir seviyededir. Bu durum, sadece bireysel bir sorun olmanın ötesinde, ülkenin üretken iş gücü potansiyelinin kullanılamamasına, ekonomik büyümenin olumsuz etkilenmesine ve sosyal yardımlara olan bağımlılığın artmasına neden olan toplumsal bir krizdir. [3][4]

Bu noktada bir miti yıkmak önemlidir: NEET gençlerin sadece ailelerinin imkanlarıyla yaşayan tembel bireyler olduğu algısı, verilerle çelişmektedir. Araştırmalar, NEET olmayan gençlerin ebeveynleriyle yaşama olasılığının, NEET gençlere göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durum, sorunun basit bir konfor arayışından çok; dışlanma, fırsat eşitsizliği ve karmaşık kültürel normlardan kaynaklandığını ortaya koymaktadır. [5]

Bu karmaşık tablo, “ev insanı” statüsünün neden rasyonel görünen ama sonuçları itibarıyla yıkıcı bir başa çıkma mekanizması olduğunu açıklamaktadır. Yetersiz bir eğitim sistemi, güvencesiz iş piyasası, güçlü kültürel beklentiler ve koruyucu bir aile yapsının birleşimi, genci pasif bir konuma itmektedir. Bu bağlamda, “ev insanı” olmak bir tercih değil, sistemin sunduğu kısıtlı ve cazip olmayan yollara karşı geliştirilmiş bir tepkidir. Bu durum, psikolojide “öğrenilmiş çaresizlik” olarak bilinen ve sosyo-ekonomik yapı tarafından pekiştirilen bir durumu yansıtır. [6]

Statik Zihniyet ve “Özel” Paradoksu

Stanford Üniversitesi’nden Carol Dweck’in Statik (Sabit) Zihniyet (Fixed Mindset) ve Gelişim Zihniyeti (Growth Mindset) teorisi, öğrencilerin kendilerini “özel” hissetmelerine rağmen neden beceri geliştirmediklerini mükemmel bir şekilde açıklamaktadır. Statik zihniyet, zeka ve yeteneğin doğuştan gelen, değiştirilemez özellikler olduğu inancıdır. Bu inanca sahip bir öğrenci, “zeki” veya “özel” olma algısını korumak için zorluklardan ve çaba gerektiren durumlardan kaçınır. Bu bakış açısında başarısızlık, bir öğrenme fırsatı değil, kişinin doğuştan gelen değeri hakkında verilmiş bir hükümdür. Dolayısıyla, bu öğrenciler hobi veya beceri geliştirmezler, çünkü bu süreç zordur ve onları “özel olmadıkları” gerçeğiyle yüzleşme riskine sokar. Bununla birlikte, gelişim zihniyeti teorisine yönelik eleştirilere de değinmek, dengeli bir bakış açısı sunmak açısından önemlidir. Teori, bazen sistemik başarısızlıklar için bireyleri suçlamakla ve etkilerinin tekrarlanmasının zor olmasıyla eleştirilmektedir. [7], [8]

Yapay Zeka Kaygısı ve Çaresizliğin Katalizörü

Yapay zekanın işleri ellerinden alacağı korkusu, geleceğe yönelik devasa bir “kontrol edilemez olay” olarak algılanmaktadır. Bu kaygı, mevcut becerileri edinme çabasının anlamsız olduğu inancını pekiştirir. Çünkü gençlere göre bu beceriler yakında geçerliliğini yitirecektir. “Needn öğreneyim ki?” düşüncesi kısmen de olsa haklı görülebilir. Bu durum, öğrenilmiş çaresizliği daha da derinleştirir ve gençleri kariyer planlamasından tamamen geri çekilmeye itebilir, “ev insanı” statüsünü daha güvenli ve mantıklı bir seçenek gibi gösterebilir. En azından geçici bir “güvenli liman” ya da “gözlemleme noktası” olarak görülebilir. [9]

Bu psikolojik durumlar, bir kısır döngü yaratır. Statik yani sabit zihniyete sahip bir öğrenci, egosunu korumak için zorluklardan kaçınır. Zorlu bir ekonomi veya YZ’nin yükselişi gibi kaçınılmaz bir zorlukla karşılaştığında başarısız olma olasılığı daha yüksektir. Sabit zihniyet merceğinden yorumlanan bu başarısızlık “ben yeterince iyi değilim” öğrenilmiş çaresizliği besleyen bir algıya dönüşür “yaptığım hiçbir şeyin anlamı yok” düşüncesi doğar. Bu çaresizlik de sabit zihniyeti pekiştirir.”Gelişmeye çalışmanın bir anlamı yok.” Bu, hedefe yönelik müdahale olmadan kırılması son derece zor bir psikolojik tuzaktır. [8]

Yeni Bir Yol Çizmek: Bir Öğretmenin Dönüşüm Araç Seti

Bu bölüm, teşhisten eyleme geçerek, yukarıda tanımladığım psikolojik ve pedagojik zorluklara doğrudan hitap eden, kanıta dayalı stratejilerden oluşan çok katmanlı bir araç seti sunmaktadır. Dikkatle okuyunuz ve bu problemden nasıl kurtulacağımızı anlamaya odaklanınız. Faydalandığım araştırmalar ayrıca kaynakta belirtilmiştir.

Zihni Yeniden Çerçevelemek: Motivasyon ve Dayanıklılık İçin Psikolojik Temeller

Bu kısım, öğrencileri yeniden öğrenmeye açık hale getirmek için gereken temel psikolojik müdahaleleri sunmaktadır.

Strateji 1: Gelişim Zihniyetini Beslemek (“Özel ama Beceriksiz” Paradoksunun Panzehiri)

Çok dikkat!

Süreci Övmek, Kişiyi Değil: “Çok zekisin” (sabit zihniyet övgüsü) demek yerine, “Bu strateji çok zekice” veya “Bunu revize etmek için gösterdiğin çaba sonuç verdi” (gelişim zihniyeti övgüsü) gibi ifadelere acilen geçiş yapılmalıdır. Bu, başarıyı doğuştan gelen yeteneğe değil, kontrol edilebilir çabaya bağlar.

“Henüz” Sözcüğünün Gücü: Başarısızlık ve mücadele, nihai bir karar olarak değil, geçici bir durum olarak çerçevelenmelidir. “Bunu çözemiyorum” ifadesi, “Bunu henüz çözemiyorum” haline gelmelidir. Bu basit dilsel değişim, gelecekteki gelişim için bir yol açar.

Mücadeleyi Normalleştirmek: Öğretmen, kendi öğrenme sürecini modellemeli, kendi mücadele ve başarısızlık hikayelerini paylaşarak deneyimi damgalamaktan kurtarmalı ve uzmanlığın doğuştan gelmediğini, inşa edildiğini göstermelidir.

KİMSE DOĞUŞTAN ZEKİ DEĞİLDİR! ÇEVRESİ ONU ZEKİ YA DA DAHA AZ ZEKİ BİR İNSAN YAPAR!

Bir öğretmen olarak aynı zamanda genetik alanında ciddi araştırmalar yapmış bir öğretmen olarak ve yapay zeka sistemlerinin temeli olan GPT teknolojisinin mimarlarından biri olarak söylüyorum: Genler ancak %5 oranında etkili olabilir. Hayatı boyunca 100 kitap okumuş bir zeki beyin 20 bin kitap okumuş aynı zekadaki beyinden çok daha aşağı seviyede zekaya sahiptir. Öyle ki 100 kitap okumuş bir beyin bomboştur. Burada kişi değil süreç o kişiyi özel hale getirir. Çok zeki bir insanın zekileşme süreci ailesinin davranışları ile açıklanabilir. Çevresinde sürekli araştıran, kitap okuyan, bilimle ilgili ve kendisin geliştiren bir ailede büyüyen çocuk parlak bir zihne sahip olmasa da zihni parlayacaktır. Bu o kadar iddialı bir durumdur ki: Sıradan bir bebeğin nasıl Isaac Newton ya da Amadeus Mozart haline getirileceğinin yol haritasını çok iyi bildiğimi söyleyebilirim.

Strateji 2: Öz-Yeterlilik İnşa Etmek (Öğrenilmiş Çaresizliğin Panzehiri)

Albert Bandura’nın “Öz Yeterlilik” kavramı, bireyin başarılı olma yeteneğine olan inancıdır ve öğrenilmiş çaresizliğin doğrudan panzehiridir. [10]

Lokmalara Bölün: Büyük ve göz korkutucu projeleri daha küçük, yönetilebilir adımlara bölmek.

Başarı İçin Sıralama: Daha zor materyallere geçmeden önce, ön bilgiyi harekete geçiren ve erken başarıyı garanti eden görevlerle başlamak. Çocuklar başarı hazzını erkenden yaşamalı ve daha zorları için çabaları küçük küçük artırılarak görev haline getirilmelidir.

Küçük Zaferleri Kutlamak: İvme ve güven oluşturmak için her adımda ilerlemeyi açıkça tanımak ve kutlamak.

Strateji 3: Kendi Kaderini Tayin Teorisi ile İçsel Motivasyonu Harekete Geçirmek

Deci ve Ryan’ın teorisi, motivasyonun üç doğuştan gelen psikolojik ihtiyacın karşılanmasıyla beslendiğini savunur: Özerklik (Autonomy), Yetkinlik (Competence) ve İlişkisellik (Relatedness). [11]

Kontrollü Bireyselliği Desteklemek: Öğrencilere öğrenmelerinde anlamlı ve ona özel seçenekler sunulmalıdır (örneğin, proje konusu, sunum yöntemi, görevlerin sırası seçimi). Onları hedef belirleme ve değerlendirme rubrikleri tasarlama sürecine dahil etmek önemlidir. Sonuç bellidir ancalk çocuk nihai sonuca ulaşacağı yolda sürecin adımlarını ve sırasını belirlemelidir. “Kontrollü” dedim çünkü kendi kendine bireyselleşme sürecinde yalnızlaşma ve toplumdan uzaklaşma riski oluşur.

Yetkinliği İnşa Etmek: Bu, doğrudan öz yeterlilik stratejileriyle bağlantılıdır. Açık hedefler, eyleme geçirilebilir geri bildirimler ve ustalık deneyimleme fırsatları sağlanmalıdır.

İlişkiselliği Güçlendirmek: Pozitif, destekleyici bir sınıf topluluğu yaratılmalıdır. Öğrencilerin isimlerini öğrenmek, işbirlikçi çalışmayı kolaylaştırmak ve öğrenmeyi kişisel yaşamlarına ve topluluklarına bağlamak bu ihtiyacı karşılar. Çağın riski bireyselliğin iki paragraf üstte belirttiğim gibi kontrol dışı gelişmesidir.

Oyunlaştırmanın Ötesinde: Anlamlı, Amaç Odaklı Proje Tabanlı Eğitim (PTE)

Halihazırda bulunan animasyon ve oyun oluşturma çabalarıma rağmen ilginin azalması, yüzeysel oyunlaştırmanın (puan, rozet) tek başına yeterli olmadığını göstermektedir. MMORPG oyun yöntemine başladığımı söyleyebilirim bunun için. Aslında bu da bir deney ancak sonuç alabileceğim kanısındayım.

Hobileri Müfredata Bağlamak: Öğrencilerin video oyunları gibi mevcu ilgilerini PTE’ye bağlamak için bir model sunulacaktır. Örneğin; bir bilim projesi, öğrencilerin Minecraft’ta (popüler online bir çocuk oyunu) sanal bir şehir için sürdürülebilir bir enerji sistemi tasarlamasını veya favori bir oyunun fizik motorunu analiz etmesini içerebilir. Bu, onların içsel motivasyonunu ve mevcut uzmanlıklarını kullanır. Kısacası çocuklardan kopmamak için çocukların ilgi alanlarını takip etmek bazen (sakıncalı yanları da var) işe yarayabilir.

Öğrenilmiş Çaresizliğin Panzehiri Olarak PTE: PTE, doğası gereği; üretken mücadeleye, işbirliğine ve öğrencinin kontrollü bireyselliğine güdüler; bu da öğrenilmiş çaresizlikle doğrudan mücadele eder. Öğrenciler gerçek dünya sorununu sahiplenir, bu da öğrenmeyi ilgili ve güçlendirici hale getirir. TÜBİTAK 4006 ve TÜBİTAK 2204-B projeleri bunun için muhteşem hedefler sunabilir. Özellikle TÜBİTAK projelerinde danışmalık yaptığım süreçte bunun çocuklar üzerindeki inanılmaz etkilerini gözlemleme şansı buldum ve bu konuda danışmanın projenin patronu değil sürecin bir parçası olması gerektiği önerisini yapabilirim. Evet çocuklardan bekleniyor bu görev ancak çocukların “kontrollü bireyselleşme” adımı için bir yol göstericiyle projeye ortak olması daha faydalı olacaktır. Danışman sürecin baş mimarı olmalıdır ki yeni nesil Newon’ın da dediği gibi geleceği görebilmenin kendisinden önceki devlerin omzunda olmayı, bir öğreticinin yanında çırak olarak başlaması gerektiğini bilsin. Çocuklar ise kendi parçaları için dürüstçe “bu bölüm benim fikrimdi” diyebilmeli ve sürecin bir parçası olabilmelidir. Bazen öyle fikirler gelir ki o küçük fikir olmadan proje yürümez. İşte bu, öğrenciyi doğru şekilde özel hissetme durumuna kavuşturur. Tabii ki projenin mimarı çocuk değil. Ancak çocuk, buna ulaşmak için çaba sarf etmek ve çıraklıktan geçmek gerektiğini bilmelidir.

Bu tür etkinlikler daha fazla olmalı ve ödüller daha geniş alanda dağıtılmalıdır. İstenilen hedefi görebilme potansiyeline sahip en küçük davranışlar ödüllendirilmeldir. Çocuklara “Projeyi nasıl yaptın?” değil “Bu projeye senin katkıların neler?” sorusu sorulmalı ki büyük bir ürünün parçası olabilmeyi anlamalı çocuk. Danışmanı “öcü” gibi görmemelisiniz. Akademisyenlerden oluşan kurulun karşısına ekip eksiksiz olarak danışmanla birlikte çıkmalıdır. Günümüz bilimi o kadar karmaşık ki çoğu insan “tek başıma yaptım” diyemez. Bunlar bir ekip ürünü olmak zorunda. O halde yeni nesil “özel” değil “ekibin bir parçası” gibi yetiştirilmelidir. Günümüzde İbn-i Sina gibi bedenin her noktasını anlayan kişiler çıkmaz. Çünkü artık bedenin her noktası ayrı bir dünya ve bu tek bir zihne sığmaz. Bilim çok karmaşıklaştı. Bir böbreğe bakan üç ayrı branş var. Umarım anlatabilmişimdir.

Amaç Odaklı Öğrenme ve Sosyal Girişimcilik

“Amaç Odaklı Öğrenme” kavramı, eğitimi öğrencilerin “kendisi için anlamlı ve dünya için sonuçları olan istikrarlı bir niyet” bulmalarına yardımcı olmak etrafında çerçeveler. Bu, “heves” ve anlam ihtiyacına doğrudan yanıt verir.

Ikigai Modeli: Japon Ikigai modeli, öğrencilerin sevdikleri, iyi oldukları, dünyanın ihtiyaç duyduğu ve para kazanabilecekleri şeylerin kesişim noktasını keşfetmelerine yardımcı olmak için sınıfta pratik bir çerçeve olarak sunulabilir. [12]

Sınıfta Sosyal Girişimcilik: PTE’nin sosyal girişimcilikle nasıl birleştirilebileceği gösterilecektir. Bu, öğrencilerin gerçek topluluk sorunlarına (örneğin çevre sorunları, sosyal eşitsizlik) çözümler tasarlamalarına olanak tanır. Bu sadece beceri öğretmekle kalmaz, aynı zamanda bir amaç ve eylemlilik duygusu da geliştirir.

Bu yaklaşımların temelinde, ilgisiz öğrencileri yeniden kazanmanın en etkili yolunun onların mevcut ilgileri (oyun gibi) ile gerçek dünya etkisi arasında bir köprü kurmak olduğu yatamktadır. Bir öğrencinin hobisiyle başlayan bir PTE projesi, daha derin bir sorgulamaya yol açabilir ve bu sorgulama, ilgili bir gerçek dünya sorununu ele alan bir sosyal girişimcilik projesine kanalize edilebilir. Bu “İlgiden Etkiye” giden yol, öğrenmeyi son derece kişisel, ilgili ve amaçlı hale getirerek, gözlemlenen ilgisizliğe doğrudan karşı koyar. Dahası, Amaç Odaklı PTE sadece bilim öğretmekle kalmaz, aynı zamanda ergenlerin temel gelişimsel görevi olan tutarlı bir kimlik oluşturmalarına da yardımcı olur. Değerlerini keşfetmelerini, güçlü yönlerini uygulamalarını ve dünya üzerindeki etkilerini görmelerini gerektiren projelere katılarak, öğrenciler aktif olarak benlik duygularını inşa ederler. Bu durumda bilim müfredatı, bir kendini keşfetme aracına dönüşür.

UNUTMAYIN! APTAL ÇOCUK YOKTUR. YANLIŞ YÖNTEMLER VARDIR!

Bağlantı Kurma Sanatı: İlgisiz Gençler İçin İleri Düzey İletişim

Bu bölüm, yukarıdaki müdahalelerin başlangıçta yeterli olmayabileceği en içe kapanık ve dirençli öğrenciler için özel stratejiler sunmaktadır.

Öğretmen Koç Modeli

Bu model, öğretmenin rolünü “sahnedeki bilge”den “yanındaki rehber”e dönüştürür. Öğrencinin becerikli ve yetenekli olduğunu varsayan, yönlendirici olmayan ama destekleyici bir ortaklıktır.

Temel İlkeler: Koç, yanıt vermek yerine güçlü sorular sorar. Kendi kendine keşfe güdüler ve öğrenciyi kendi hedeflerinden sorumlu tutar. Bu yaklaşım, güven ve öğrencinin potansiyeline olan inanç ya da potansiyelini geliştirme üzerine kuruludur.

Koçluk Döngüsü:

  1. Öğrenci merkezli bir hedef belirle,
  2. Bu hedefe ulaşmak için stratejiler öğren
  3. Geri bildirimle uygula ve geliştir.

Bu yapı, hem öğretmen hem de öğrenci için net bir yol haritası sunar. Öğretmen Koç Modeli yaklaşımının temelinde, tavsiye vermekten kaçınmanın gücü yatar. Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan veya derinden dirençli bir öğrenci için bir otorite figüründen (öğretmenden) gelen doğrudan öneri veya çözümler ters etki yapabilir. Bu durum, onların güçsüzlük hissini “kendi sorunlarımı çözemem” pekiştirebilir veya savunmacı bir tepkiyi “beni anlamıyorsun” tetikleyebilir. Bu yöntem; tavsiye vermemek, bunun yerine öğrencinin kendi bilgeliğini ve motivasyonunu ortaya çıkarmak gibi radikal bir ilke üzerine kuruludur. Bu, kontrol odağını tekrar öğrenciye kaydırır ki bu, çaresizliğin üstesinden gelmenin temel ilk adımıdır.

Sonuç (Bu bölüm, yukarıda kalan metnin yapay zekadan istenen özetidir.)

Günümüzün Z ve Alfa kuşağı, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da, teknolojiyle iç içe ancak gelecek kaygısıyla dolu karmaşık bir dönemden geçmektedir. Gözlemlediğiniz gibi, bir yanda amaç ve anlam arayışında olan gençler varken, diğer yanda Türkiye’nin yüksek NEET (“ev insanı”) oranlarının işaret ettiği, “öğrenilmiş çaresizlik” ve ailenin aşırı korumacı etkisiyle pasifleşen bir kitle bulunmaktadır. Bu durum, “hiçbir yeteneği olmadan kendini özel sanma” yanılgısıyla birleştiğinde, gençleri motivasyonsuz ve yönsüz bırakmaktadır. Yapay zekanın işleri dönüştüreceği gerçeği ise bu belirsizliği derinleştirmekte; mevcut eğitim sisteminin, gençleri geleceğin talep ettiği esneklik, problem çözme ve yaratıcılık gibi “insani” becerilerle donatmakta yetersiz kaldığını gözler önüne sermektedir. Bu tablo, bir çöküşten ziyade, eski paradigmaların iflas ettiği ve yeni bir yaklaşıma acil ihtiyaç duyulan bir dönüşüm sancısıdır.

Bu çok katmanlı krize verilecek yanıt; tek bir çözümden değil, birbiriyle entegre edilmiş bütüncül bir stratejiden geçmektedir. Bu stratejinin temelinde, öğrencilerin psikolojisini ve zihniyetini dönüştürmek ytaar. Carol Dweck’in “Gelişim Odaklı Zihniyet” teorisiyle, çabanın ve öğrenme sürecinin takdir edildiği bir kültür yaratarak, doğuştan gelen yetenek miti yıkılabilir. Aynı zamanda, Deci ve Ryan’ın “Öz Belirleme Kuramı” çerçevesinde, gençlerin temel psikolojik ihtiyaçları olan özerklik (seçim hakkı tanıma), yetkinlik (başarı hissini tattırma) ve ilişkisellik (anlamlı bağlar kurma) karşılandığında, içsel motivasyonları ateşlenir.

Sonuç olarak, bu çağlar arası geçiş döneminde öğretmenin rolü, bir “bilgi aktarıcı” olmaktan çıkıp, öğrencinin potansiyelini ortaya çıkaran bir “koç” veya yeni neslin söylediği gibi “mentor” olmaya evrilmektedir.

Aydın ÜNLÜ

KAYNAKÇA

  1. https://mccrindle.com.au/article/topic/generation-alpha/generation-alpha-defined
  2. https://weareyourstudio.com/media/emchtg45/240215_gen_alpha_report-compressed.pdf
  3. https://www.iai.it/sites/default/files/p2y_30.pdf
  4. https://www.undp.org/sites/g/files/zskgke326/files/2025-05/undp-tr-gkgk-report-05302025.pdf
  5. https://www.developmentanalytics.org/who-are-neet-youth
  6. https://www.verywellmind.com/what-is-learned-helplessness-2795326
  7. https://teachingcommons.stanford.edu/teaching-guides/foundations-course-design/learning-activities/growth-mindset-and-enhanced-learning
  8. https://fs.blog/carol-dweck-mindset/
  9. https://www.oecd.org/en/topics/future-of-work.html
  10. https://theeducationhub.org.nz/strategies-for-promoting-self-efficacy-in-students/
  11. https://en.wikipedia.org/wiki/Self-determination_theory
  12. https://blog.learnlife.com/ikigai-for-students
Geri Bildirim (#5)

İçeriğimizde hata ile karşılaşırsanız ya da bir öneriniz olursa aşağıdan bize bildirebilirsiniz.


Yazar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aydınoloji – Copyright © 2025 – 2026