Kuantum Tarih Yazımı: Geçmişin Gelecek Tarafından Belirlenmesi

Yazı boyutu-+=

Metnin analizini dinlemek için aşağıdaki oynatıcıyı kullanabilirsiniz.

Bölüm I: Temel Paradoks: Doğrusal Zamana Yönelik Deneysel Meydan Okumalar

Kuantum mekaniğinin en derin sonuçlarından biri, zamanın doğası ve nedensellik akışına dair klasik sezgilerimizi temelden sarsmasıdır. Gündelik deneyimlerimizde, geçmiş sabit ve değiştirilemez, gelecek ise henüz şekillenmemiş ve olasılıklara açıktır. Olaylar, nedenlerin sonuçları doğurduğu tek yönlü bir zaman oku boyunca ilerler.1 Ancak, 20. yüzyılın sonlarında tasarlanan ve gerçekleştirilen bir dizi deney, bu lineer ve tek yönlü zaman anlayışının kuantum aleminde geçerli olmayabileceğini, bir sistemin “geçmişinin” hikayesinin, gelecekte yapılacak ölçümlere bağlı olarak farklı şekillerde “yazılabileceğini” ortaya koymuştur. Bu bölüm, bu devrimci fikrin dayandığı deneysel temelleri, özellikle John Archibald Wheeler’ın öncü düşünce deneylerinden başlayarak “Gecikmeli Seçim Kuantum Silgisi” deneyinin sonuçlarına kadar inceleyecektir.

1.1 Dalga-Parçacık İkiliğinden Wheeler’ın Gecikmeli Seçim Deneyine

Kuantum mekaniğinin merkezindeki gizem, temel parçacıkların hem dalga hem de parçacık özellikleri sergileme kapasitesidir. Bu ikilik, en meşhur haliyle çift yarık deneyinde ortaya çıkar. Bir parçacık (örneğin bir foton veya elektron) bir çift yarıktan geçtiğinde, hangi yarıktan geçtiğini belirlemeye yönelik bir ölçüm yapılmazsa, parçacık sanki her iki yarıktan da aynı anda geçmiş gibi davranır ve ekran üzerinde bir girişim deseni oluşturur. Bu, dalga benzeri bir davranıştır. Ancak, parçacığın hangi yarıktan geçtiğini tespit eden bir dedektör yerleştirilirse, girişim deseni kaybolur ve parçacık, tek bir yarıktan geçmiş gibi davranarak ekranda iki ayrı küme oluşturur. Bu da parçacık benzeri bir davranıştır.3

Bu durum, gözlemin kendisinin gerçekliği etkilediği yönündeki Kopenhag Yorumu’nun temel taşlarından biridir. Ancak, teorik fizikçi John Archibald Wheeler, bu fikri daha da ileri taşıyarak zaman ve nedensellik kavramlarının sınırlarını zorlayan bir düşünce deneyi önerdi: “Gecikmeli Seçim” (Delayed Choice) deneyi.4 Wheeler’ın temel sorusu şuydu: Bir fotonun hangi yoldan gittiği bilgisini (parçacık özelliği) mi yoksa girişim desenini (dalga özelliği) mi ölçeceğimize dair kararımızı, foton yarıklardan geçtikten sonra verirsek ne olur? Foton, yarıklardan geçerken gelecekte nasıl ölçüleceğini “bilebilir” mi?.6

Bu düşünce deneyi, gözlemin rolünü pasif bir kayıtçı olmaktan çıkarıp, geçmiş fenomenlerin tanımına ayrılmaz bir şekilde bağlı olan aktif bir katılımcı konumuna yükseltir. Klasik fizik, gözlemden bağımsız, önceden var olan bir gerçekliği varsayar; bir parçacık, gözlemden bağımsız olarak belirli özelliklere sahiptir ve belirli bir yoldan geçmiştir.4 Kopenhag Yorumu, gözlemcinin ölçümünü dalga fonksiyonunun çöküşünün nedeni olarak tanıtır, ancak bu süreç hala zaman içinde doğrusaldır: “t” anındaki ölçüm, durumu t anında çökertir.2 Wheeler’ın “Gecikmeli Seçim” argümanı ise bu doğrusal nedenselliğe meydan okur. Ölçüm türü seçimini, parçacığın “tarihsel” kararını (yarıklardan geçişini) verdiği noktadan çok sonraya erteleyerek, nedensellik kavramıyla doğrudan bir yüzleşme yaratır.4 Buradan çıkan ima, bir “fenomenin” tam olarak gözlemlenene kadar bir fenomen olmadığıdır. Neyi gözlemlemeyi seçtiğimiz, geçmişin gerçekliğini yaratmaya yardımcı olur. Bu, Wheeler’ın evrenin izlediğimiz bir film olmadığı, aksine bizim de içinde yer aldığımız “katılımcı bir evren” olduğu yönündeki derin felsefi sonucuna yol açar.9 Gözlemcinin gelecekteki seçimi, geçmişte ne “olduğunu” belirlemede rol oynuyor gibi görünmektedir.

1.2 Gecikmeli Seçim Kuantum Silgisi (DCQE) Deneyi: Kapsamlı Bir Analiz

Wheeler’ın düşünce deneyi, 1999 yılında Yoon-Ho Kim ve meslektaşları tarafından gerçekleştirilen “Gecikmeli Seçim Kuantum Silgisi” (Delayed-Choice Quantum Eraser – DCQE) deneyi ile somut bir laboratuvar gerçeğine dönüştü.5 Bu deney, kuantum dolanıklık olgusunu kullanarak Wheeler’ın sorusunu daha da keskin bir şekilde ele alır ve gelecekteki bir seçimin, geçmiş bir olayın sonucunu nasıl etkilediği iddiasını test eder.4

Deneysel Kurulum

Deneyin kalbinde, kuantum dolanıklık ve yol bilgisi manipülasyonu yatar. Deneyin adımları şu şekildedir 5:

  1. Foton Üretimi ve Çift Yarık: Bir argon lazeri, tek tek fotonlar üretir. Bu fotonlar, bir çift yarık düzeneğine yönlendirilir. Foton, dalga özelliği göstererek her iki yarıktan da geçme potansiyeline sahip bir süperpozisyon durumuna girer.
  2. Dolanıklık Yaratma (SPDC): Yarıklardan geçtikten sonra, foton BBO (beta baryum borat) adı verilen doğrusal olmayan bir optik kristale çarpar. Bu kristal, “Spontane Parametrik Aşağı Dönüşüm” (Spontaneous Parametric Down-Conversion – SPDC) adı verilen bir süreçle orijinal fotonu, enerjisi yarıya bölünmüş, birbirine dolanık iki fotona ayırır. Bu fotonlardan birine “sinyal” fotonu, diğerine ise “avara” (idler) fotonu denir. Dolanıklık, bu iki fotonun kuantum durumlarının birbirine bağlı olduğu anlamına gelir; birinin üzerinde yapılan bir ölçüm, ne kadar uzakta olursa olsun diğerini anında etkiler.
  3. Sinyal Fotonunun Yolu: Sinyal fotonu, doğrudan D0​ olarak adlandırılan bir ana dedektöre doğru ilerler. Bu dedektör, x ekseni boyunca taranarak gelen sinyal fotonlarının konumlarını kaydeder. Deneyin sonunda, D0​ dedektöründeki tüm fotonların birikimli deseni analiz edilir.
  4. Avara Fotonunun Yolu ve “Seçim”: Avara fotonun yolu ise çok daha karmaşıktır ve “gecikmeli seçimin” yapıldığı yer burasıdır. Avara foton, bir prizma tarafından, geldiği yarığa (A veya B) bağlı olarak farklı yollara saptırılır. Bu yollar üzerinde, fotonların %50’sini geçiren ve %50’sini yansıtan ışın ayırıcılar (BSa​, BSb​, BSc​) ve aynalar bulunur. Bu optik elemanlar, avara fotonları D1​, D2​, D3​ ve D4​ olarak etiketlenmiş dört farklı dedektöre yönlendirir.
  • Yol Bilgisinin Tespiti: Eğer bir avara foton D3​ dedektörüne ulaşırsa, bu onun yalnızca B yarığından gelmiş olabileceği anlamına gelir. Eğer D4​ dedektörüne ulaşırsa, yalnızca A yarığından gelmiş olabilir. Dolayısıyla, D3​ veya D4​ üzerindeki bir tıklama, dolanık ortağı olan sinyal fotonunun hangi yarıktan geçtiğine dair “yol bilgisi” sağlar.
  • Yol Bilgisinin “Silinmesi”: Eğer bir avara foton D1​ veya D2​ dedektörüne ulaşırsa, bu dedektörlere hem A hem de B yarığından gelen yollar yönlendirildiği için, fotonun hangi yarıktan geldiğini bilmek imkansız hale gelir. Bu durumda, yol bilgisi “silinmiş” olur.
  1. Gecikmeli Seçim: Deneyin en kritik unsuru, avara fotonların dedektörlere (D1​ ila D4​) giden optik yolunun, sinyal fotonunun D0​ dedektörüne giden yolundan kasıtlı olarak yaklaşık 2.5 metre (veya 8 nanosaniye) daha uzun yapılmasıdır.5 Bu, sinyal fotonunun
    D0​ dedektörüne çarparak konumunun kaydedilmesinden 8 nanosaniye sonra, dolanık ortağı olan avara fotonun dedektörlere ulaştığı ve böylece “yol bilgisinin korunması” veya “silinmesi” seçiminin yapıldığı anlamına gelir.

Sonuçların Analizi

Deneyin sonuçları, klasik sezgilerle tamamen çelişir 5:

  • Toplam Desen: D0​ dedektöründe kaydedilen tüm sinyal fotonlarının deseni, avara fotonlara ne olduğundan bağımsız olarak, hiçbir girişim göstermez. Sadece parçacıkların rastgele dağıldığı bir küme deseni görülür.
  • Korelasyonlu Alt Kümeler: Asıl şaşırtıcı sonuç, veriler geriye dönük olarak analiz edildiğinde ortaya çıkar. Deneyciler, yalnızca avara fotonları D3​ veya D4​’te (yol bilgisi bilinen) tespit edilen sinyal fotonlarını ayıklayıp grafiğe döktüklerinde, bu fotonların bir girişim deseni oluşturmadığını görürler. Bu, beklendiği gibi parçacık davranışıdır.
  • Ancak, yalnızca avara fotonları D1​ veya D2​’de (yol bilgisi silinmiş) tespit edilen sinyal fotonlarını ayıklayıp grafiğe döktüklerinde, bu fotonların net bir girişim deseni oluşturduğunu görürler. Bu da dalga davranışıdır.

Bu, şu anlama gelir: Bir sinyal fotonunun D0​’a çarptığı anda dalga gibi mi yoksa parçacık gibi mi davranacağı, 8 nanosaniye gelecekte dolanık ortağının yol bilgisinin silinip silinmeyeceğine bağlıdır. Gelecekte yapılan bir seçim, geçmişteki bir olayın doğasını belirliyor gibi görünmektedir.5

Bu noktada, “kuantum silgisi” teriminin yarattığı potansiyel bir yanılgıyı düzeltmek kritik öneme sahiptir. Deney, halihazırda yazılmış bir tarihsel kaydı aktif olarak değiştirmez. Bunun yerine, tutarlı bir “dalga benzeri” tarih (bir girişim deseni) oluşturma olasılığının, gelecekteki bir koşula, yani yolların ayırt edilemezliğine bağlı olduğunu gösterir. “Silme” eylemi, bir veriyi yok etme eylemi değil, bilgiyi temelden elde edilemez hale getirme eylemidir. Bu durum, daha sonra geriye dönük olarak farklı bir tür tarihsel anlatının (dalga anlatısı) oluşturulmasına olanak tanır.

Bu yanılgı, parçacığın bir parçacık olarak “yolculuk ettiği”, bir “yol bilgisi” kaydı bıraktığı ve ardından gelecekteki bir eylemin zamanda geriye giderek bu kaydı sildiği ve onu bir dalga olarak yolculuk etmeye zorladığı şeklinde yaygın bir yanlış anlamaya yol açar.10 Ancak, D0​’daki toplam desenin her zaman bir girişim deseni değil, bir küme olması bu basit yorumu çürütür.5 Girişim deseni yalnızca post-seleksiyon (sonradan seçim) ile ortaya çıkar. Yani, D0​ algılamalarının tam listesine bakıp, yalnızca D1​ veya D2​’deki bir tıklama ile çakışanları filtrelediğimizde bir desen görürüz. Dolayısıyla, “silme” geçmişe yönelik bir eylem değildir; şimdiki zamanda bir veri alt kümesinin seçimidir. Paradoks ise hala geçerlidir, çünkü bu alt kümenin özellikleri (bir girişim deseni oluşturup oluşturamayacağı), o alt kümedeki fotonlar dedektöre çarptıktan 8 nanosaniye sonra yapılan bir seçime göre belirlenir. Gelecekteki ölçüm geçmişi yeniden yazmaz, onu sınıflandırır. Geçmiş bir olayın “dalga tarihi” ile mi yoksa “parçacık tarihi” ile mi tanımlanabilecek bir olaylar kümesine ait olduğunu belirler. Bu yeniden yazma ve sınıflandırma arasındaki ayrım, Bölüm III’te tartışılacak olan Tutarlı Tarihler gibi daha sofistike yorumları anlamak için temeldir. Nitekim bazı kaynaklar, “kuantum silgisi” deneylerinin hiçbir bilgiyi silmediğini ve gözlemlenen korelasyonların standart EPR tipi dolanıklık korelasyonları ile tam olarak açıklanabildiğini belirtir.4 Bu nüans, olayın gizemini azaltmaz, aksine onu daha hassas bir zemine oturtur.

Bölüm II: Felsefi Sonuçlar: Klasik Dünya Görüşünde Bir Kriz

DCQE gibi deneylerin sonuçları, yalnızca fizikçiler için teknik bir bulmaca olmanın ötesinde, gerçeklik, nedensellik ve zamanın doğasına ilişkin en temel felsefi varsayımlarımızı sorgulayan derin bir krize işaret eder. Klasik fiziğin determinist ve yerel evren tablosu, kuantum aleminde geçerliliğini yitirirken, yerine geçen resim hem rahatsız edici hem de felsefi açıdan son derece zengindir. Bu bölüm, deneysel sonuçların yol açtığı felsefi sarsıntıyı, klasik nedensellik ve yerellik ilkelerinin çöküşünden zamanın okunun doğasına ve gözlemcinin gerçekliği şekillendiren tuhaf rolüne kadar inceleyecektir.

2.1 Klasik Nedensellik ve Yerelliğin Çöküşü

Klasik fizik, temel olarak iki ilke üzerine kuruludur: nedensellik ve yerellik. Nedensellik, bir olayın başka bir olay üzerinde etkili olabilmesi için zaman sıralamasında ondan önce gelmesi gerektiğini belirtir; nedenler daima sonuçlardan önce gelir.1 Yerellik ise, bir nesnenin yalnızca yakın çevresindeki olaylardan etkilenebileceğini, uzaktaki bir etkinin anında bir sonuç doğuramayacağını, her türlü etkinin en fazla ışık hızıyla yayılması gerektiğini söyler.7 Albert Einstein, bu ilkeleri “yerel gerçekçilik” olarak adlandırdığı dünya görüşünün temel direkleri olarak kabul etti. Ona göre evren, gözlemciden bağımsız nesnel bir gerçekliğe sahiptir ve bu gerçeklik, yerel nedensellik kurallarına göre işler.4

Einstein’ın kuantum mekaniğine yönelik en derin itirazı, teorinin bu iki ilkeyi de ihlal ediyor gibi görünmesinden kaynaklanıyordu. Boris Podolsky ve Nathan Rosen ile birlikte yazdığı meşhur EPR makalesi, kuantum mekaniğinin dolanıklık kavramının “uzaktan tekinsiz bir etkiye” (spooky action at a distance) yol açtığını ve dolayısıyla teorinin eksik olması gerektiğini savunuyordu.4 Einstein’a göre, birbirinden ışık yıllarıyla ayrılmış iki dolanık parçacıktan birinin ölçülmesi, diğerinin durumunu anında nasıl belirleyebilirdi? Bu, ya yerellik ilkesinin (etkiler ışıktan hızlı yayılamaz) ya da gerçekçilik ilkesinin (parçacıkların ölçümden önce belirli özellikleri vardır) ihlali anlamına geliyordu. Einstein, bu durumu açıklamak için kuantum mekaniğinin altında yatan ve henüz keşfedilmemiş “gizli değişkenler” olması gerektiğini öne sürdü.4

Ancak DCQE deneyi, bu krizi daha da derinleştirir. Burada sorun sadece yerellik değildir; sorun, zamanın kendisidir. Gelecekte yapılan bir ölçümün geçmişteki bir olayın sonucunu etkilemesi, klasik nedenselliğin en temel varsayımına, yani nedenin sonuçtan önce gelmesi gerektiği kuralına doğrudan bir saldırıdır.4 Bu durum, bazı fizikçileri ve felsefecileri “geriye dönük nedensellik” (retrocausality) olasılığını ciddi olarak düşünmeye itmiştir.11

Bu noktada, kuantum gerçekliğinin bizi bir üçlemeyle, yani zorunlu bir seçimle karşı karşıya bıraktığı anlaşılmaktadır. Klasik sezgilerimize derinden kök salmış üç temel direkten en az birini feda etmek veya radikal bir şekilde yeniden yorumlamak zorundayız:

  1. Yerellik: Etkiler ışıktan hızlı yayılamaz.12 Bell teoremi ve dolanıklık deneyleri bu ilkeye meydan okuyor gibi görünmektedir.
  2. Gerçekçilik: Nesneler, gözlemden bağımsız olarak belirli özelliklere sahiptir.4 Süperpozisyon ilkesi bu varsayıma meydan okur.
  3. İleriye Yönelik Nedensellik: Geçmiş geleceği etkiler, ama gelecek geçmişi etkilemez.1 DCQE deneyi bu ilkeye meydan okur.

Kuantum mekaniğinin farklı yorumları, bu üçlemeyi çözmek için farklı stratejiler benimser. Örneğin, Kopenhag Yorumu büyük ölçüde Gerçekçilik’ten vazgeçer (özellikler ölçümden önce tanımsızdır). David Bohm’un Pilot-Dalga Teorisi, Gerçekçilik ve İleriye Yönelik Nedensellik’i korumak için Yerellik’ten vazgeçer (Einstein’ın “çok ucuz” bir çözüm olarak gördüğü bir yaklaşım).4 Bölüm III’te ayrıntılı olarak incelenecek olan Geriye Dönük Nedensellik, İki-Durumlu Vektör Formalizmi ve İşlemsel Yorum gibi yaklaşımlar ise radikal bir çözüm önerir: Yerellik ve Gerçekçilik’i kurtarmak adına, üçüncü direğin, yani İleriye Yönelik Nedensellik’in katı yapısını feda ederler veya değiştirirler.11 Bu üçlemeyi anlamak, farklı yorumları sınıflandırmak ve karşılaştırmak için güçlü bir zihinsel araç sağlar.

2.2 Zamanın Oku: Termodinamik ve Kuantum Simetrisi

Gündelik hayatımızda zamanın net bir yönü vardır: geçmişten geleceğe doğru akan “zamanın oku”. Bu algının fiziksel temelinin büyük ölçüde Termodinamiğin İkinci Yasası’na dayandığı düşünülür. Bu yasa, kapalı bir sistemin toplam entropisinin (düzensizliğinin) zamanla daima arttığını belirtir.2 Kırılan bir bardağın kendiliğinden birleşmemesi, dökülen sütün bardağa geri dönmemesi gibi olgular, zamanın bu tek yönlü akışının makroskopik tezahürleridir.

Ancak, fiziğin temel yasalarına (klasik mekanik, görelilik ve kuantum mekaniği) bakıldığında, küçük istisnalar dışında, bu yasaların büyük ölçüde zaman-simetrik olduğu görülür.12 Yani, denklemler zamanın yönünü tersine çevirdiğinizde de aynı şekilde çalışır. Bu durum, temel bir bilmeceyi ortaya çıkarır: Eğer temel yasalar zamanın yönünü umursamıyorsa, biz neden zamanı tek yönlü olarak deneyimliyoruz?

DCQE deneyi, kuantum düzeyinde bu zaman simetrisinin sadece matematiksel bir tuhaflık olmayabileceğini, fiziksel bir gerçekliğe işaret edebileceğini düşündürür. Geleceğin geçmişi etkileyebilmesi, zamanın temel düzeyde iki yönlü bir cadde olabileceği fikrini akla getirir. Bu durum, zaman algımıza dair derin bir soruyu gündeme getirir: Acaba bizim “psikolojik zaman okumuz” (geçmişi hatırlayıp geleceği hatırlayamamamız), temel ve zaman-simetrik bir gerçekliğin üzerinde ortaya çıkan makroskopik bir özellik midir?

Bu bakış açısı, problemi “gelecek geçmişi nasıl etkileyebilir?” sorusundan, “biz neden sadece geçmişin geleceği etkilediğini algılıyoruz?” sorusuna dönüştürür. Termodinamiğin İkinci Yasası, makroskopik dünyamızdaki zaman okunun güçlü bir fiziksel temelini oluşturur.2 Ancak temel denklemler zaman-simetriktir.18 Stephen Hawking, geçmişi hatırlayıp geleceği hatırlayamadığımız bu zaman yönüne “psikolojik zaman oku” adını vermiştir.18 DCQE gibi fenomenler, mikro düzeyde geleceğin geçmişi etkileyebileceğini öne sürer.5 Bu noktaları birleştirdiğimizde güçlü bir hipotez ortaya çıkar: Temel gerçeklik zaman-simetriktir. Algıladığımız “ok”, makroskopik ve bilgi-işleyen varoluşumuzun ortaya çıkan bir özelliğidir. Anılar yaratırız ve bu, geri döndürülemez bir termodinamik süreçtir. Dolayısıyla bilincimiz, bu ileriye doğru akan nedensel akışa bağlıdır.16 Kuantum geriye dönük nedenselliğinin “tuhaflığı”, yalnızca bizim ortaya çıkan, asimetrik perspektifimizden tuhaftır. Temel, simetrik bir bakış açısından ise bu durum tamamen doğaldır. Bu, geriye dönük nedensel etkilerin temel bir zaman yasasının “ihlalleri” olmadığını, aksine genellikle makroskopik ölçeğimizde maskelenen altta yatan simetrik gerçekliğin ifadeleri olduğunu ima eder.

2.3 Gözlemcinin Rolü: Katılımcı veya Gerçekliğin Oluşumu?

Kuantum mekaniğinin felsefi tartışmalarının merkezinde her zaman gözlemcinin rolü yer almıştır. Klasik fizikte gözlemci, evrenin işleyişine müdahale etmeyen, ilgisiz bir dış unsurdur. Kopenhag Yorumu ile birlikte gözlemci, dalga fonksiyonunu çökerten ve olasılıklar dünyasından tek bir gerçekliği seçen merkezi bir konuma yükseldi.2 DCQE deneyi ise bu rolü daha da radikal bir boyuta taşır: gözlemcinin gelecekteki seçimi, geçmiş bir olayın doğasını tanımlıyor gibi görünür.

Bu durum, bazıları tarafından bilincin kendisinin gerçekliğin oluşmasında bir rol oynadığı şeklinde yorumlanmıştır.9 Bu, fizik camiasında oldukça tartışmalı ve azınlıkta kalan bir görüştür, ancak kuantum mekaniğinin tuhaflıklarının yol açtığı felsefi arayışların ne kadar ileri gidebildiğini gösterir. Gözlemcinin bu kadar ayrıcalıklı bir role sahip olması, birçok fizikçiyi rahatsız etmiştir. Çünkü bilim, genellikle gözlemciden bağımsız, nesnel bir gerçeklik tanımı arar.8

Bu rahatsızlık, Bölüm III’te ele alınacak olan modern yorumların temel motivasyonlarından biridir. İki-Durumlu Vektör Formalizmi, İşlemsel Yorum ve Tutarlı Tarihler gibi yaklaşımlar, gözlemciyi denklemlerden çıkarmayı ve “makinedeki hayaleti” 21 kovarak, kapalı bir sistem olarak evrenin kendi içkin dinamikleriyle nasıl evrildiğini açıklamayı hedefler. Bu yorumlarda, bir “ölçüm” ya da “gözlemci seçimi”, evrenin tarihinde meydana gelen diğer herhangi bir fiziksel etkileşimden farksızdır. Gözlemcinin bilinci değil, ölçüm cihazının fiziksel etkileşimi önemlidir. Ancak DCQE’nin gösterdiği gibi, bu fiziksel etkileşimin zamanlaması ve türü, geçmişin anlatısını şekillendirmede hala esrarengiz bir rol oynamaktadır.

Bölüm III: Bükülebilir Bir Geçmiş İçin Teorik Çerçeveler

Deneysel kanıtların ortaya koyduğu nedensellik ve zaman paradoksları, fizikçileri kuantum mekaniğinin standart Kopenhag yorumunun ötesine geçerek, bu olguları tutarlı bir şekilde açıklayabilecek yeni teorik çerçeveler geliştirmeye yöneltmiştir. Bu çerçeveler, genellikle zamanın doğasına ilişkin varsayımlarımızı radikal bir şekilde yeniden gözden geçirirler. Bu bölüm, geleceğin geçmişi belirlemesi sorununa çözüm getirmeyi amaçlayan üç ana teorik yaklaşımı ve bir kapsayıcı formalizmi ayrıntılı olarak inceleyecektir: Geriye dönük nedenselliği temel alan zaman-simetrik formülasyonlar (İki-Durumlu Vektör Formalizmi ve İşlemsel Yorum) ve kuantum tarihinin kendisinin ne anlama geldiğini yeniden tanımlayan Tutarlı Tarihler yaklaşımı.

3. Zaman-Simetrik Formülasyonlar: Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Diyalog

Zaman-simetrik formülasyonların temel çıkış noktası, fiziğin temel denklemlerinin zamanın yönüne karşı simetrik olması, ancak standart kuantum mekaniği formülasyonunun dalga fonksiyonunun çöküşü postülası nedeniyle zaman-asimetrik olmasıdır.22 Bu yaklaşımlar, teoriyi temelden zaman-simetrik hale getirerek, gelecekteki olayların geçmiş üzerindeki etkisini doğal bir sonuç olarak ortaya koyar.

3.1 İki-Durumlu Vektör Formalizmi (TSVF)

Yakir Aharonov ve Lev Vaidman tarafından geliştirilen İki-Durumlu Vektör Formalizmi (Two-State Vector Formalism – TSVF), bir kuantum sisteminin belirli bir t anındaki tam tanımının, tek bir kuantum durumuyla yapılamayacağını öne sürer.22 Bunun yerine, sistemin durumu bir “iki-durumlu vektör” ile tanımlanır:

<Φ| |Ψ>. Bu vektör iki bileşenden oluşur 22:

  1. İleriye Evrilen Durum Vektörü (|Ψ>): Bu, standart kuantum mekaniğindeki durum vektörüdür. Sistemin t anından önce yapılan ölçümlerle (ön-seçim, pre-selection) belirlenir ve geçmişten geleceğe doğru evrilir.
  2. Geriye Evrilen Durum Vektörü (<Φ|): Bu, TSVF’nin getirdiği yeniliktir. Sistemin t anından sonra yapılan ölçümlerle (son-seçim, post-selection) belirlenir ve gelecekten geçmişe doğru evrilir.

Bu formalizmde, t anındaki bir sistemin özellikleri, hem geçmişteki hazırlık durumunun hem de gelecekteki nihai durumunun bir “diyaloğunun” ürünüdür. Gerçeklik, geçmişten gelen bir “teklif” ile gelecekten gelen bir “onayın” kesişim noktasında ortaya çıkar. TSVF, standart kuantum mekaniği ile aynı deneysel öngörülerde bulunur; yani yeni bir teori değil, aynı teorinin zaman-simetrik bir yorumudur.22 Ancak bu bakış açısı, özellikle ön ve son seçilmiş sistemler üzerinde yapılan deneyleri analiz etmek için çok daha doğal ve güçlü bir çerçeve sunar.

TSVF, Aharonov ve ekibinin “zayıf ölçümler” (weak measurements) kavramını geliştirmesine de yol açmıştır.23 Zayıf ölçümler, sistemi çok az rahatsız ederek yapılan ölçümlerdir ve bir sistemin ön ve son seçimleri arasında sahip olabileceği şaşırtıcı “ara değerleri” ortaya çıkarabilir. Bu formalizm, DCQE deneyindeki korelasyonları, sinyal fotonunun durumunun sadece başlangıçtaki yarıklardan geçişiyle değil, aynı zamanda avara fotonun gelecekteki tespitiyle (son-seçim) belirlendiğini söyleyerek doğal bir şekilde açıklar.

3.2 İşlemsel Yorum (TI)

John Cramer tarafından 1986’da önerilen İşlemsel Yorum (Transactional Interpretation – TI), kuantum olaylarını “zamandışı” (atemporal) bir “işlem” olarak modeller.26 Wheeler-Feynman yutucu teorisinden esinlenen bu yoruma göre, bir kuantum olayı (örneğin bir fotonun yayılıp soğurulması) aşağıdaki adımlarla gerçekleşir 15:

  1. Teklif Dalgası (Offer Wave): Yayıcı (emitter), zamanda ileriye doğru hareket eden standart bir (gecikmeli-retarded) dalga fonksiyonu olan bir “teklif dalgası” (Ψ) gönderir.
  2. Onay Dalgası (Confirmation Wave): Bu teklif dalgası, potansiyel bir yutucuya (absorber) ulaştığında, yutucu zamanda geriye doğru hareket eden bir (ilerlemiş-advanced) dalga fonksiyonu olan bir “onay dalgası” (Ψ∗) gönderir. Bu dalga, teklif dalgasının izlediği yolu zamanda geriye doğru takip ederek yayıcıya, tam yayılma anında ulaşır.
  3. El Sıkışma (Handshake): Yayıcı ve yutucu arasında bu iki dalga arasında bir “el sıkışma” meydana gelir. Bu el sıkışma, uzay-zamanda bir duran dalga oluşturarak işlemi tamamlar ve enerji, momentum gibi niceliklerin transferini gerçekleştirir. Dalga fonksiyonunun “çöküşü” olarak adlandırılan şey, bu işlemin tamamlanmasıdır.

TI, Kopenhag Yorumu’ndaki gibi ayrıcalıklı bir gözlemciye veya gizemli bir çöküş postülasına ihtiyaç duymaz. Çöküş, yayıcı ve yutucu arasındaki fiziksel bir etkileşimin sonucudur. Yorum, doğası gereği yerel değildir ve zaman-simetriktir, çünkü işlem hem geçmişten geleceğe hem de gelecekten geçmişe uzanan dalgaları içerir.15 Cramer’a göre, bir yıldızdan gözümüze gelen bir foton olayı, sadece yıldızın 100 yıl önce gönderdiği bir dalgadan ibaret değildir; aynı zamanda gözümüzden 100 yıl geçmişe giden bir onay dalgasını da içerir.28 Bu yorum, DCQE deneyindeki korelasyonları, dedektörlerin (yutucular) gönderdiği onay dalgalarının, hangi “el sıkışmanın” tamamlanacağını belirlemesiyle açıklar. Yol bilgisi silindiğinde (D1​, D2​), her iki yarıktan gelen teklif dalgaları da onay alabilir ve bir girişim işlemi oluşur.

Hem TSVF hem de TI, biçimsel olarak farklı olsalar da, felsefi olarak “blok evren” ontolojisi ile en uyumlu olan yaklaşımlardır. Bu görüşe göre, zamanın tamamı -geçmiş, şimdi ve gelecek- eş zamanlı olarak mevcuttur ve eşit derecede gerçektir. Zamanın “akışı” ise öznel bir yanılsamadır.16 Bu ontolojide, gelecekteki bir ölçüm, geçmişi “değiştirmek” için zamanda geriye uzanan bir eylem değildir. Bunun yerine, uzay-zaman bloğunda sabit bir noktadır ve geçmişteki noktalarla birlikte, aradaki olayların özelliklerini birlikte belirler. TSVF’nin gelecekten evrilen vektörü, gelecekteki durumun onu sabitlemek için bir anlamda zaten “orada” olmasını gerektirir.22 TI’nin “zamandışı” işlemi, emisyondan absorpsiyona kadar tüm yolu uzay-zamanda tek bir tamamlanmış olay olarak görür.26 Bu bakış açısı, bu özel kuantum yorumlarını zamanın metafiziğindeki büyük bir tartışmaya bağlar ve “geriye dönük” etkinin gizemini, onu bloğun farklı bölgeleri arasındaki yapısal bir kısıtlama olarak yeniden çerçeveleyerek azaltır.

4. Tutarlı Tarihler Yaklaşımı: Kuantum Anlatısını Yazmak

Kullanıcının sorduğu “kuantum tarih yazımı” sorusuna en doğrudan ve incelikli yanıtı sunan yaklaşım, Robert Griffiths, Roland Omnès, Murray Gell-Mann ve James Hartle tarafından geliştirilen Tutarlı Tarihler (Consistent Histories – CH) veya Uyumsuzlaşan Tarihler (Decoherent Histories) yaklaşımıdır.29 Bu yaklaşım, kuantum mekaniğini dış bir gözlemciye veya ölçüm postülasına ihtiyaç duymadan, evren gibi kapalı sistemlere uygulanabilecek şekilde yeniden formüle etmeyi amaçlar.31

4.1 Kapalı Bir Kuantum Sisteminde “Tarih” Tanımı

CH yaklaşımında bir “tarih”, zamanla sıralanmış bir dizi projeksiyon operatörü olarak tanımlanır.33 Örneğin, “parçacık

t1​ anında x1​ konumundaydı VE sonra t2​ anında x2​ konumundaydı” ifadesi bir tarihtir. Bu formalizm, kuantum mekaniğinin olasılıklarını, ölçüm sonuçlarına değil, doğrudan sistemin olası tarihlerine atamayı hedefler.34

4.2 Uyumsuzlaşma (Decoherence) İlkesi: Klasik Olanı Kuantumdan Ayıklamak

Standart kuantum mekaniğindeki temel sorun, kuantum girişimi nedeniyle tüm olası tarihlere basitçe olasılık atanamamasıdır. Örneğin, bir parçacığın “yarık A’dan geçtiği tarih” ile “yarık B’den geçtiği tarih” birbiriyle girişim yapar, bu yüzden bu iki tarihin olasılıklarını basitçe toplayamayız.

CH yaklaşımı bu sorunu, bir “tutarlılık koşulu” (veya uyumsuzlaşma koşulu) getirerek çözer. Olasılıklar, yalnızca alternatif tarihler arasındaki girişimin ihmal edilebilir olduğu “tutarlı tarih ailelerine” veya “çerçevelere” (frameworks/realms) atanabilir.30 Fiziksel olarak bu tutarlılığı sağlayan mekanizma, sistemin çevresiyle etkileşimi sonucu kuantum süperpozisyonlarının bozulması olan “uyumsuzlaşma” (decoherence) sürecidir. Makroskopik nesneler çevreleriyle sürekli etkileşim halinde oldukları için hızla uyumsuzlaşır. Bu, neden makroskopik dünyada klasik, iyi tanımlanmış tarihler (örneğin, “kedi ya canlıdır ya da ölüdür”, ikisinin süperpozisyonu değil) algıladığımızı açıklar.21

4.3 Gerçekliğin Çoğulluğu: Uyumsuz Çerçeveler ve Gerçeğin Doğası

CH yaklaşımının en derin ve felsefi açıdan en radikal sonucu, her biri kendi içinde tutarlı olan ancak birbiriyle birleştirilemeyen birden fazla, karşılıklı olarak uyumsuz çerçevenin var olabilmesidir.19 Örneğin, bir parçacığın konumlarını tanımlayan bir “konum çerçevesi” ile momentumlarını tanımlayan bir “momentum çerçevesi” aynı anda geçerli olamaz. “Tek çerçeve kuralına” göre, uyumsuz çerçeveleri karıştıran sorular sormak anlamsızdır.19

Bu, evrenin tek ve mutlak bir doğru tarihinin olmadığı anlamına gelir. Gerçeklik, bu görüşe göre çoğulcudur (“kuantum çoğulluğu” – quantum pluricity).19

Bu yaklaşım, “bir sistemin geçmişi gelecekteki ölçümlerle ne derece belirlenir?” sorusuna en incelikli yanıtı sunar. Gelecekteki bir ölçüm, önceden var olan tek bir geçmişi nedensel olarak değiştirmez. Bunun yerine, başlangıç durumundan nihai ölçüme kadar tüm olaylar dizisi, tek bir tutarlı tarih oluşturmalıdır. Gelecekteki ölçüm, bir seçim kriteri olarak işlev görür. Bizi, geçmiş olayın ve gelecekteki ölçümün mantıksal ve olasılıksal olarak bir arada var olabileceği bir tanımlayıcı çerçeve (tutarlı bir tarih grubu) seçmeye zorlar. “Geçmiş”, gelecekteki ölçümle o anlamda “belirlenir” ki, ölçüm bu belirli, eksiksiz olaylar dizisini tanımlamak için geçmişin birçok olası anlatısından hangisinin ilgili olduğunu dikte eder.

Geçmiş aslında yaşanıp bitirilmiş olsa da belirli tarih grupları tanımlayıcı çerçeve olarak kullanıldığında işler değişir. Bizzat geçmişe etkide bulunmak imkansızdır ancak bunun algılanış biçimine etkide bulunulmuş olur. Örneğin, DCQE deneyinde, avara fotonun yol bilgisini ölçmeyi seçersek (D3​ veya D4​’te tespit), bu bizi sinyal fotonunu “parçacık tarihi” çerçevesinde (örneğin, {Hazırlık, Yarık A’dan geçti, D0​’da tespit edildi}) tanımlamaya zorlar. Bu çerçevede girişimle ilgili sorular anlamsızdır. Eğer yol bilgisini silen bir ölçüm yaparsak (D1​ veya D2​’de tespit), bu bizi sistemi “dalga tarihi” çerçevesinde (yolların süperpozisyonunu içeren tarihler) tanımlamaya zorlar. Bu çerçevede ise “hangi yoldan geçti?” sorusu anlamsızdır. Çünkü her gözlem kendi ölçümünü doğurur.

Geçmişte yaşanmış olanları yalnızca gözlemle değiştirme olanağı fizik kuralları gereği yoktur. Ancak ölçümler bugün yapılmakta ve olayların yaşandığı tarihle sürekli el sıkışmaktadır. Bu el sıkışma anı; gözlemle ve nihayetinde ölçümle farklı algılanabilmektedir. Üstelik bu algılanma geçmişe uzanan bir el sıkışma olduğu için “sanki hep öyleymiş” gibi algılanmakta ve kolektif olarak yerleşmektedir. Dolayısıyla, gelecekte neyi ölçeceğimiz seçimi, tüm süreci tutarlı bir şekilde anlatmak için kullanmamız gereken mantıksal çerçeveyi veya dili seçer. Geçmiş değiştirilmez; geçmişi tanımlamak için kullanmamız gereken dil, gelecekteki olay tarafından belirlenir. Kuantum tarih yazımının özü budur.

Bölüm IV: Sentez ve Sonuç Analizi

Önceki bölümlerde ortaya konan deneysel kanıtlar ve teorik çerçeveler, kuantum mekaniğinin zaman ve nedensellik anlayışımızı nasıl temelden değiştirdiğini göstermiştir. Bu son bölüm, farklı yorumları karşılaştırarak, “geleceğin geçmişi ne ölçüde belirlediği” sorusuna kapsamlı bir yanıt sunarak ve konunun gelecekteki yönelimlerine işaret ederek bir sentez yapmayı amaçlamaktadır.

5.1 Yorumların Karşılaştırmalı Analizi

Kuantum mekaniğinin farklı yorumları, aynı matematiksel formalizme ve deneysel sonuçlara dayanmalarına rağmen, altta yatan gerçekliğe dair kökten farklı resimler çizerler. Özellikle zaman, nedensellik ve gözlemcinin rolü konularında ayrışırlar. Aşağıdaki tablo, bu temel yorumları kilit parametreler üzerinden karşılaştırmaktadır.

Tablo 1: Kuantum Zamansallığı Yorumlarının Karşılaştırmalı Analizi

ParametreKopenhag Yorumuİki-Durumlu Vektör Formalizmi (TSVF)İşlemsel Yorum (TI)Tutarlı Tarihler (CH)
Temel İlkeÖlçüm kaynaklı çöküş 2Zaman-simetrik durum tanımı 24Zamandışı (atemporal) işlem 26Kapalı bir sistemin uyumsuzlaşan tarihleri 31
Zaman AnlayışıAsimetrik / İleriye yönelik 22Simetrik / Blok Evren iması 24Zamandışı / Simetrik 26Temelde Simetrik 19
“Çöküş”ün DoğasıTemel postüla, açıklanmaz 8Gereksiz / Görünürde 24Fiziksel “el sıkışma” süreci 26Uyumsuzlaşmadan (decoherence) ortaya çıkar 34
Gözlemcinin RolüÇöküş için temel unsur 9Son-seçimi (post-selection) tanımlar 25İlgisiz, yayıcı/yutucu fizikseldir 15Çerçeveyi seçer, temel bir rolü yoktur 19
“Tarih” TanımıÖlçümden önce tanımsızdırBlok evrendeki yolTamamlanmış işlemTutarlı bir çerçevedeki dizi 33
DCQE Korelasyonları Açıklaması“Tekinsiz uzaktan etki”Ön ve son seçimin sonucu 36Teklif/onay dalgalarının etkileşimiTutarlı bir tarihin sonradan seçimi

Bu tablo, yorumlar arasındaki temel felsefi ve yapısal farkları net bir şekilde ortaya koymaktadır.

  • Kopenhag Yorumu, en geleneksel yaklaşım olmasına rağmen, “çöküş” ve “ölçüm” gibi kavramları temel postülalar olarak kabul eder ancak açıklamaz. Bu, onu felsefi olarak en az tatmin edici olanlardan biri yapar ve DCQE gibi deneylerdeki zaman-simetrik etkileri açıklamakta zorlanır, bunları genellikle “tekinsiz” olarak nitelendirir.
  • TSVF ve TI, problemi zamanın kendisini yeniden kavramsallaştırarak çözmeye çalışır. Her ikisi de zaman-simetrisini temel alır ve geleceğin, geçmiş kadar şimdiyi belirlemede rol oynadığını kabul eder. Bu yaklaşımlar, DCQE’deki korelasyonları doğal ve beklendik kılar. Ancak, bu yorumlar genellikle sezgisel olarak zorlayıcı olan bir “blok evren” ontolojisini ima eder ve özellikle TI, fizik camiasında tartışmalı bir konumda kalmıştır.26
  • Tutarlı Tarihler (CH) ise en sofistike ve belki de en soyut yaklaşımı sunar. CH, “çöküş” veya “gözlemci” gibi sorunlu kavramları ortadan kaldırır ve kuantum mekaniğini kapalı bir sistemin kendi iç mantığı olarak formüle eder. “Tarih” ve “gerçeklik” kavramlarını çoğulcu ve çerçeveye bağlı hale getirerek, kuantum mantığının klasik mantıktan ne kadar farklı olduğunu gösterir. Bu yaklaşım, DCQE’deki olguyu, geçmişin değiştirilmesi olarak değil, belirli bir gelecekteki sonuca uygun bir geçmiş anlatısının seçilmesi olarak yorumlar.

5.2 Belirlemenin Kapsamı: Gelecekteki Bir Ölçümün Geçmiş Bir Tarihi “Seçmesi”

“Bir sistemin geçmişi, gelecekte yapılacak ölçümlerle ne derece belirlenir?” sorusunun yanıtı, hangi yorum çerçevesini benimsediğimize bağlı olarak değişir. Mutlak bir yanıt yoktur; bunun yerine, “belirleme” eyleminin doğasına ilişkin farklı anlayışlar vardır.

  • Geriye dönük nedensellik (retrocausality) modellerinde, belirleme doğrudan ve nedenseldir. Gelecekteki bir olay, geçmişteki bir olayın fiziksel durumunu etkileyen bir neden olarak işlev görür.11 Bu, en sezgisel ama aynı zamanda paradokslara en açık görüştür.
  • TSVF ve TI yorumlarında, belirleme ontolojiktir. Geçmiş ve gelecek, şimdiki zamanın gerçekliğini tanımlamada eşit ortaklardır. Gelecek, geçmişi “değiştirmez” çünkü her ikisi de uzay-zaman bloğunun sabit parçalarıdır ve aralarındaki olayları birlikte kısıtlarlar.24 Geçmiş, gelecek tarafından belirlenir çünkü sistemin tam tanımı her ikisini de gerektirir.
  • Tutarlı Tarihler (CH) yaklaşımında ise belirleme mantıksal ve anlatısaldır. Gelecekteki ölçüm, geçmişi fiziksel olarak değiştirmez veya ona nedensel olarak etki etmez. Bunun yerine, tüm süreç (başlangıç, ara durumlar, son ölçüm) için tutarlı bir olasılık hesabı yapmamızı sağlayan mantıksal çerçeveyi seçer. Geçmiş, gelecekteki ölçümle o anlamda belirlenir ki, ölçüm, o geçmişe dair hangi hikayenin anlatılabileceğini, hangi soruların anlamlı olduğunu dikte eder.39

Bu yorumlar arasında, CH tarafından sunulan “seçim” fikri, en sağlam ve paradokslardan en arınmış olanı gibi görünmektedir. Geçmişin fiziksel olarak değiştirildiği fikrinin yarattığı büyükbaba paradoksu gibi mantıksal çıkmazlardan kaçınır. Bunun yerine, kuantum dünyasının doğasının, tek bir mutlak tarih yerine, gözlemlediğimiz koşullara bağlı olarak seçilen birden fazla potansiyel anlatıdan oluştuğunu kabul eder. Bu, “kuantum tarih yazımı”nın gerçek anlamıdır: tarih, keşfedilen sabit bir metin değil, sorduğumuz sorularla şekillenen bir anlatıdır.

5.3 Çözülmemiş Sorular ve Kuantum Temellerinin Geleceği

Bu rapor, kuantum mekaniğinin zaman ve nedensellik anlayışımızı nasıl sarstığını ve bu sarsıntıyı anlamlandırmaya çalışan başlıca teorik çerçeveleri ortaya koymuştur. Ancak, birçok temel soru hala cevapsızdır.

Hangi yorum “doğru”dur? Şu anki teknolojiyle, bu yorumların çoğu deneysel olarak birbirinden ayırt edilemez, çünkü hepsi standart kuantum mekaniği ile aynı öngörülerde bulunur. Bu durum, onların gerçekten farklı teoriler mi yoksa aynı teorinin felsefi olarak farklı “hikayeleri” mi olduğu konusunda süregelen bir tartışmaya yol açmaktadır.26

Bununla birlikte, bu fikirler sadece felsefi birer egzersiz değildir. Kuantum yerçekimi ve kuantum kozmolojisi gibi daha spekülatif alanlarda, bu kavramlar merkezi bir rol oynamaktadır. Evrenin başlangıcını, Büyük Patlama’yı ve evrenin genel tarihini tanımlamaya çalışırken, bir “gözlemci” yoktur. Evren, tanımı gereği kapalı bir sistemdir. Bu nedenle, Tutarlı Tarihler gibi gözlemciden bağımsız formülasyonlar, evrenin kendisinin kuantum tarihini yazmak için vazgeçilmez araçlar haline gelmektedir.31 Bu bağlamda, zamanın okunun kökeni, nedenselliğin doğası ve gerçekliğin çoğulcu yapısı gibi sorular, sadece felsefi değil, aynı zamanda evrenin en temel düzeydeki işleyişini anlamak için kritik öneme sahip fiziksel sorulardır.

Sonuç olarak, “kuantum tarih yazımı”, bir sistemin geçmişinin sabit ve değişmez olduğu yönündeki klasik sezgiyi yıkar. Gelecekteki eylemlerimiz ve seçimlerimiz, geçmişin hangi anlatısının tutarlı ve anlamlı olduğunu belirlemede rol oynar. Bu, zamanın, nedenselliğin ve gerçekliğin kendisinin, bizim katılımcı olduğumuz, sürekli yazılan ve yeniden yorumlanan bir kuantum anlatısı olduğu yönündeki derin gerçeğe işaret eder. Bu alanda gerçekliğe yapılan müdahalerde bilincin buna “zaten hazır” olması aslında bu bilimin kullanımı sırasında akıl sağlığı sibobu gibi çalıştığı öngörülebilir. Bu noktada uygulananlar ise bu sibobun varlığını keşfetmiş olmak ve bunun kuralları sayesinde algılama ayarları yapabilme bilimini gerçekleştirebilmektir. Bu alan, gerçekliğin doğasını anlama arayışımızda en aktif, derin, felsefi ve bilimsel sınırlardan biri olmaya devam etmektedir.

Alıntılanan çalışmalar

  1. Kuantum Fiziği, Klasik Fizikle İnşa Ettiğimiz Gerçeklik Algısına Nasıl Meydan Okuyor?, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://evrimagaci.org/kuantum-fizigi-klasik-fizikle-insa-ettigimiz-gerceklik-algisina-nasil-meydan-okuyor-11051
  2. Causality in Philosophy of Physics – Number Analytics, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.numberanalytics.com/blog/causality-in-philosophy-of-physics
  3. Why Delayed Choice Experiments do NOT imply Retrocausality – ResearchGate, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.researchgate.net/publication/276238591_Why_Delayed_Choice_Experiments_do_NOT_imply_Retrocausality
  4. KUANTUM TEORİSİ BAĞLAMINDA EINSTEIN’IN … – DergiPark, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2249858
  5. Gecikmiş seçim kuantum silgisi deneyi – Vikipedi, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://tr.wikipedia.org/wiki/Gecikmi%C5%9F_se%C3%A7im_kuantum_silgisi_deneyi
  6. DEPARTMENT OF PHYSICS – YTÜ Fizik Bölümü, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://fzk.yildiz.edu.tr/sites/fzk.yildiz.edu.tr/files/2024-01/2023-2024-guz-posterler.pdf
  7. Causality (physics) – Wikipedia, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Causality_(physics)
  8. The weirdness of quantum mechanics forces scientists to confront philosophy – Big Think, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://bigthink.com/13-8/quantum-mechanics-philosophy/
  9. KUANTUM FİZİĞİ: NEDENSELLİK VE KAOS-I – K. Gediz Akdeniz, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.gedizakdeniz.com/dosya/kuantum-fizigi-nedensellik-ve-kaos-1-tiyatro-medrese-sirince-2019-111.pdf
  10. Kuantum Silgisi ile Zamanı Silmek Mümkün mü? – Kozan Demircan, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://khosann.com/kuantum-silgisi-ile-zamani-silmek-mumkun-mu/
  11. Kuantum Mekaniği: Gelecek Geçmişi Nasıl Etkileyebilir – Fizikist, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.fizikist.com/kuantum-mekanigi-gelecek-gecmisi-nasil-etkileyebilir
  12. (PDF) Kuantum Dunyasında Zaman Var Mı: Uzay Ve Zamanın Doğası Nedir?, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.researchgate.net/publication/331895628_Kuantum_Dunyasinda_Zaman_Var_Mi_Uzay_Ve_Zamanin_Dogasi_Nedir
  13. Kuantum Mekaniği ve Nedensellik, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://avys.omu.edu.tr/storage/app/public/haydin/129764/KUANTUM%20F%C4%B0Z%C4%B0%C4%9E%C4%B0NDE%20NEDENSELL%C4%B0K.pdf
  14. Kuantum Yorumları: Kuantum Dünyasının Garipliklerini Nasıl Anlamlandırabiliriz?, erişim tarihi Ağustos 2, 2025, https://evrimagaci.org/kuantum-yorumlari-kuantum-dunyasinin-garipliklerini-nasil-anlamlandirabiliriz-11059
  15. The transactional interpretation of quantum mechanics – John G. Cramer – faculty.​washington.​edu, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://faculty.washington.edu/jcramer/TI/tiqm_1986.pdf
  16. Understanding Time and Causality is the Key to … – arXiv, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://arxiv.org/pdf/quant-ph/0310131
  17. WTF is Quantum Retrocausality? (ft. Physics Girl) – YouTube, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.youtube.com/watch?v=5hYBeFNSv2o
  18. Zamanın oku: Nedensellik, özgür seçim ve neden geleceği değil geçmişi hatırladığımıza dair yeni bir kavrayış | Bilim ve Gelecek, erişim tarihi Ağustos 2, 2025, https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2015/09/01/zamanin-oku-nedensellik-ozgur-secim-ve-neden-gelecegi-degil-gecmisi-hatirladigimiza-dair-yeni-bir-kavrayis/
  19. The Consistent Histories Approach to Quantum Mechanics (Stanford …, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://plato.stanford.edu/entries/qm-consistent-histories/
  20. Backward Causation and the EPR Paradox – arXiv, erişim tarihi Ağustos 3, 2025, https://arxiv.org/html/quant-ph/9810060
  21. On the End of a Quantum Mechanical Romance – Journal Psyche, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://journalpsyche.org/files/0xaa39.pdf
  22. (PDF) The Two-State Vector Formalism of Qauntum Mechanics: an …, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.researchgate.net/publication/2186109_The_Two-State_Vector_Formalism_of_Qauntum_Mechanics_an_Updated_Review
  23. The Two-State Vector Formalism of Qauntum Mechanics: an Updated Review | Request PDF – ResearchGate, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.researchgate.net/publication/386834467_The_Two-State_Vector_Formalism_of_Qauntum_Mechanics_an_Updated_Review
  24. Two-state vector formalism – Wikipedia, erişim tarihi Ağustos 2, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Two-state_vector_formalism
  25. 13 The Two-State Vector Formalism: An Updated Review, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.tau.ac.il/~vaidman/lvhp/m103.pdf
  26. Transactional interpretation – Wikipedia, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/Transactional_interpretation
  27. Transactional Interpretation in Physics – Number Analytics, erişim tarihi Ağustos 3, 2025, https://www.numberanalytics.com/blog/transactional-interpretation-in-physics
  28. The Quantum Handshake, erişim tarihi Ağustos 3, 2025, https://www.npl.washington.edu/av/altvw16.html
  29. Decoherent Histories Quantum Mechanics and Copenhagen Quantum Mechanics | Request PDF – ResearchGate, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.researchgate.net/publication/355806832_Decoherent_Histories_Quantum_Mechanics_and_Copenhagen_Quantum_Mechanics
  30. Consistent Histories | Request PDF – ResearchGate, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.researchgate.net/publication/226721350_Consistent_Histories
  31. arXiv:1801.08631v1 [gr-qc] 25 Jan 2018, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, http://alpha.sinp.msu.ru/~panov/Lib/Papers/CSQ/1801.08631.pdf
  32. Measurements according to Consistent Histories 1 Introduction – PhilSci-Archive, erişim tarihi Ağustos 4, 2025, https://philsci-archive.pitt.edu/10973/4/MinCQT7.pdf
  33. Is the “consistent histories” interpretation of QM a “many worlds interpretation” in disguise?, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://physics.stackexchange.com/questions/3862/is-the-consistent-histories-interpretation-of-qm-a-many-worlds-interpretation
  34. The Ultimate Guide to Consistent Histories, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://www.numberanalytics.com/blog/ultimate-guide-consistent-histories
  35. Quasiclassical Coarse Graining and Thermodynamic Entropy – AWS, erişim tarihi Ağustos 1, 2025, https://sfi-edu.s3.amazonaws.com/sfi-edu/production/uploads/sfi-com/dev/uploads/filer/41/be/41be47e9-696e-45ae-878c-9019547ea84c/06-12-056.pdf
  36. The Two-Time Interpretation and Macroscopic Time-Reversibility – MDPI, erişim tarihi Ağustos 3, 2025, https://www.mdpi.com/1099-4300/19/3/111
  37. The transactional interpretation of quantum mechanics – Physics Stack Exchange, erişim tarihi Ağustos 4, 2025, https://physics.stackexchange.com/questions/3767/the-transactional-interpretation-of-quantum-mechanics
  38. Retrocausality: How backwards-in-time effects could explain quantum weirdness, erişim tarihi Ağustos 3, 2025, https://researchoutreach.org/articles/retrocausality-backwards-time-effects-explain-quantum-weirdness/
  39. Passive and Active Network Measurement – Sci-Hub, erişim tarihi Ağustos 4, 2025, https://2024.sci-hub.ru/6052/f16728c5b6a5e9c72fab98c5279fa1db/passive-and-active-network-measurement-2005.pdf
  40. Some Remarks on the Ontological Implications of Quantum Mechanics, erişim tarihi Ağustos 3, 2025, https://thephilosophicalsalon.com/some-remarks-on-the-ontological-implications-of-quantum-mechanics/
Geri Bildirim (#5)

İçeriğimizde hata ile karşılaşırsanız ya da bir öneriniz olursa aşağıdan bize bildirebilirsiniz.


Yazar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aydınoloji – Copyright © 2025 – 2026